İçeriğe geç

Yoğurtlu gözleme nerenin yemeği ?

Yoğurtlu Gözleme Nerenin Yemeği? Öğrenmenin Sofrasında Bir Pedagojik Yolculuk

Bir eğitimci olarak her zaman şuna inanırım: öğrenmek, insanın hem kendisini hem de dünyayı dönüştürme biçimidir. Her yeni bilgi, tıpkı bir hamurun yoğrulması gibi; sabırla, deneme yanılmayla ve içselleştirerek şekillenir. Bu yüzden “Yoğurtlu gözleme nerenin yemeği?” sorusu sadece bir mutfak merakı değil, aynı zamanda kültürel öğrenmenin ve toplumsal aktarımın bir örneğidir. Çünkü yemekler de tıpkı diller, davranışlar ve değerler gibi öğrenilir, öğretilir ve yaşatılır.

Yoğurtlu gözleme, yalnızca Anadolu’nun lezzetlerinden biri değildir; aynı zamanda bir öğrenme sürecinin somut yansımasıdır — aile içinde, köy sofralarında, kuşaktan kuşağa aktarılan bir bilgi zinciridir. Bu yazıda, bu yemeğin kökeninden yola çıkarak öğrenmenin pedagojik boyutlarını, toplumsal etkilerini ve bireysel öğrenme biçimleriyle benzerliğini inceleyeceğiz.

Yoğurtlu Gözlemenin Coğrafyası: Sivas’tan Anadolu’ya Uzanan Bir Gelenek

Yoğurtlu gözleme, özellikle Sivas ve çevresinde bilinen yöresel bir yemektir. Sivas mutfağı, sade ama derin tatların buluştuğu, Anadolu’nun iç bölgelerinde köklü bir gastronomik mirasa sahiptir. Yoğurtlu gözleme, klasik gözlemeden farklı olarak pişirildikten sonra sarımsaklı yoğurt ve tereyağlı sos ile servis edilir. Bu haliyle yemeğe hem ferahlık hem doyuruculuk kazandırır.

Sivas’ta bu yemek genellikle düğün, bayram veya misafir ağırlama sofralarında yapılır. Ancak dikkat çekici olan, bu tarifin sadece bir “yemek tarifi” olarak değil, bir öğrenme süreci olarak aktarılmasıdır. Gözlemeyi açmayı, yoğurdu kıvamında hazırlamayı, tereyağını yakmadan kızartmayı bilmek… Tüm bunlar çocukluktan itibaren izleyerek, deneyerek ve taklit ederek öğrenilen bir pedagojik zincir oluşturur.

Öğrenme Teorileriyle Sofraya Bakmak: Deneyimsel ve Sosyal Öğrenme

Pedagoji açısından bakıldığında, yoğurtlu gözleme yapımı deneyimsel öğrenme (experiential learning) modeline birebir uyar.

David Kolb’un öğrenme döngüsüne göre birey, öğrenme sürecinde dört temel aşamadan geçer:

1. Deneyim yaşama,

2. Deneyimi gözlemleme ve yansıtma,

3. Soyut kavramlar oluşturma,

4. Yeni durumlarda deneme.

Bir çocuk annesinin gözleme açışını izlerken gözlemler, ilk kez kendi hamurunu yoğururken deneyimler, neden yoğurdun fazla sulu olmaması gerektiğini öğrendiğinde soyut kavram üretir ve bir sonraki denemesinde bu bilgiyi uygular. İşte bu, mutfakta gerçekleşen doğal bir öğrenme döngüsüdür.

Aynı zamanda bu süreç Albert Bandura’nın sosyal öğrenme teorisi ile de örtüşür. Bandura’ya göre insanlar başkalarını gözlemleyerek, model alarak öğrenirler. Yoğurtlu gözleme de böyle öğrenilir: annenin el hareketi, ninenin hamuru hissetme biçimi, komşunun pişirme tekniği… Hepsi birer pedagojik aktarım aracıdır.

Pedagojik Yöntemler ve Kültürel Öğrenme: Sofradaki Sınıf

Yoğurtlu gözleme, aslında bir “mutfak sınıfı” örneğidir. Burada öğretmen-öğrenci ilişkisi formel değil, doğal bir akış içindedir. Anne öğretendir, çocuk gözlemcidir.

Zamanla roller değişir, çocuk gözlemeden kendi öğrenme yöntemini geliştirir.

Bu süreç, usta-çırak modelinin en sade hâlidir. Anadolu’daki birçok geleneksel üretim biçiminde olduğu gibi burada da öğrenme “yaparak” gerçekleşir. Pedagojik olarak buna eylem temelli öğrenme (action learning) denir. Öğrenci sadece bilgiyi almaz, onu eyleme dönüştürür.

Ayrıca bu öğrenme biçimi bireyin sadece becerilerini değil, değerlerini de şekillendirir. Sofrada paylaşmayı, emeğe saygıyı, birlikte üretmenin hazzını öğretir. Böylece yemek bir kültürel eğitim aracına dönüşür.

Bu noktada yoğurtlu gözleme, sadece Sivas mutfağının değil, Anadolu’nun eğitim felsefesinin bir örneğidir: sessiz, derin, sabırlı bir öğretim süreci.

Bireysel ve Toplumsal Etkiler: Yemekten Öğrenmeye, Öğrenmeden Değişime

Her öğrenme eylemi bireyde bir dönüşüm yaratır. Yoğurtlu gözleme yapmayı öğrenmek, basit bir becerinin ötesinde; öz yeterlilik, sabır ve el emeğine değer vermeyi öğretir. Bu öğrenme biçimi toplumun üretkenliğini artırır çünkü bireyler öğrendiklerini paylaşır, aktarır, çoğaltır.

Toplumsal açıdan ise yoğurtlu gözleme, kültürel sürdürülebilirliğin bir sembolüdür.

Kuşaktan kuşağa aktarılan bu tarif, sadece bir lezzet değil; bir bilgi aktarım zinciridir. Eğitim sosyolojisi açısından bu, gizil müfredat (hidden curriculum) kavramına karşılık gelir — yani bireyin farkında olmadan öğrendiği, ama hayatına yön veren değerler ve davranış kalıpları.

Yoğurtlu gözleme yapan bir çocuk, aslında sabır, el emeği, paylaşım, işbirliği gibi değerleri öğrenir. Bu değerler, okulun öğretemediği ama yaşamın öğrettiği derslerdir.

Sonuç: Öğrenmenin Lezzeti, Yoğurtlu Gözlemenin Hikâyesinde Saklı

Yoğurtlu gözleme, Sivas mutfağının gözdesi olabilir; ama aynı zamanda Anadolu pedagojisinin de bir aynasıdır.

Bir tarifin, bir becerinin, bir el emeğinin kuşaktan kuşağa aktarılması — bu, en saf hâliyle öğrenmedir. Eğitim, yalnızca okul duvarları arasında değil, mutfakta, sofrada, gündelik yaşamın her alanında gerçekleşir.

Öğrenmek, sadece bilgiyi edinmek değil, bir kültürü yaşatmak ve paylaşmaktır.

Bu yüzden yoğurtlu gözleme, sadece bir yemek değil, bir öğrenme pratiğidir.

Peki sen hiç düşündün mü?

– Ailenden hangi yemekleri “izleyerek” öğrendin?

– Bir beceriyi aktarırken sen hangi pedagojik yöntemleri kullanıyorsun?

– Günlük yaşamındaki hangi deneyimler sana okul dışında yeni şeyler öğretiyor?

Belki de bir gün senin de kendi “yoğurtlu gözleme tarifin”, bir başkasının öğrenme yolculuğunun ilk adımı olur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
betexper yeni giriş